İnebolu'da geçen bir hikayeyi ele alan Mustang, beş kız kardeşin özgürlükleri için verdikleri mücadeleye odaklanıyor. Lale ve kardeşleri oynadıkları bir oyunun çevreleri tarafından beklenmedik bir skandala dönüştürülmesi sonucu adeta ev hapsine mahkum olurlar. Bu durum öyle bir noktaya sürüklenir ki evde evlilik planları dahi yapılmaya başlanır. Ancak beş kardeş üzerlerinde kurulan bu baskıları yenip özgürlüklerine kavuşmak için yeni yollar arayacaktır. Başlıca rollerini Güneş Şensoy, Doğa Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu ve İlayda Akdoğan'ın paylaştığı filmin yönetmeni Deniz Gamze Ergüven.
FEMİNİZM ve SİNEMA
Beğen
7 Şubat 2016 Pazar
14 Ocak 2014 Salı
Orta yaşlardaki Mesut'un garip evi avladığı ve doldurduğu hayvan başları ile doludur. Tüm ömrünü bu "hobiye" vermiş gibidir. Mesut bir gün kendisine yardımcı olaması için eve bir hizmetli tutar. Bu hizmetli, ormanda kimsesiz dolaşan yardıma muhtaç bir kadını ise alıp Mesut'un evine getirir. Bu üç kişi yeterince garip bir üçlü oluşturmuşken, gelininın ve en iyi arkadaşı olan yöre doktorunun eve gelmesi durumları daha da garipleştirecektir. Reha Erdem'in son filmi deprem ihtimali nedeniyle boşaltılmak istenen bir yörede insanların kapıldığı sıra dışı bir akıl tutulmasını beyazperdeye taşıyor...
21 Ağustos 2013 Çarşamba
CEDAW Nedir?
Öncelikle CEDAW’ın açılımını vermek yerinde olacaktır; ki bu da Sözleşme’nin İngilizce karşılığı olan “Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination against Women”dır ve “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme” manasına gelmektedir. Adından da anlaşılacağı üzere CEDAW, kadının insan haklarını koruyan bir insan hakları sözleşmesidir. Sözleşmenin on altı temel maddesi, siyasal ve sosyal hayata katılmada, aile hayatında, işte, sağlık hizmetlerinde ve eğitimdeki eşitlikleri sağlamak ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak için gerekli yükümlülükleri ana hatlarıyla belirtir. Hepsinden önemlisi, taraf devletler, eşitsizliği ve kalıplaşmış cinsiyet rollerini sürekli kılan âdet ve önyargıları ortadan kaldırmak ile yükümlüdürler[4]. Sözleşmenin hareket noktası “yasalarda ve yaşamda kadınlara karşı var olan ayrımcılıkların kadırılmasıdır.”[5] CEDAW, 18 Aralık 1979 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. 1 Mart 1980 tarihinde imzaya açılan CEDAW, İkinci Dünya Kadın Konferansı’nın açılış protokolünde 51 devlet tarafından imzalanmış ve 3 Eylül 1981 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Ekim 1982’de ise Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi (CEDAW-Komitesi) ilk toplantısını Viyana’da yapmıştır. BM Genel Kurulu tarafından, insan hakları ihlallerini daha iyi denetlemek adına 6 Ekim 1990 tarihinde sözleşmeye “Ek İhtiyarî Protokol” getirilmiş ve bu protokol 22 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe sokulmuştur[6]. 5 Mayıs 2009 itibari ile CEDAW’a taraf 186 ülke bulunmaktadır[7] (ALINTI)
30 Mart 2013 Cumartesi
29 Aralık 2012 Cumartesi
Hollywood Kadın Star Sistemi:Marilyn Monroe
My Week with Marilyn filminde kadının hikayesinin bir erkek üzerinden anlatılmasına tanık oluyoruz.
Marilyn Monroe kuşkusuz popüler kültürün en önemli ikonlarından biridir. Roger Ebert'ın söylediği gibi sadece bir isim değil, özlenen bir kadın idealinin özetidir*. Onun hemen her fotoğrafında gülen, neşe saçan yüzüyle trajik ölüm hikayesi büyük bir tezat oluşturur.
Onu unutulmaz yapan; seksi sarışın imgesi ile ölümünden önceki son 5-6 yılı ciddi bir depresyon ve uyku hapları eşliğinde geçirmesi arasındaki sözünü ettiğim bu tezattır belki de. Bizlere sürekli "her şey yolunda" diyen yüzüdür.
My Week with Marilyn filmi sinemada, yaş aralığı yirmi ile altmış arasında değişen kadınlarla birlikte izledim. Salonda hiç erkek olmaması oldukça garip geldi bana. Tüm kadınlar Marilyn'le geçirilecek bir haftanın nasıl olabileceğini merak ediyordu anlaşılan.
Ancak film izleyicisine ilham kaynağı olabilecek bir kadın sunmadığı gibi "seksi sarışın" olma halinin de oldukça acınası bir durum olduğunu söylüyor. Ebert aynı yazısında Michelle Williams'ın yarattığı Marilyn Monroe'nin seks yapma değil sarılma isteği uyandırdığını belirtmekte.
My Week with Marilyn bir Marilyn Monroe filmi değil. Film, Marilyn ile bir hafta geçiren erkek özne Colin Clark ve onun Marilyn Monore'ya dair anıları hakkında. Kadın sanatçılara dair yapılan çoğu filmde olduğu gibi, My Week with Marilyn'de de kadının hikayesinin bir erkek üzerinden anlatılmasına tanık oluyoruz.
Tıpkı Camille Claudel, İris, Frida, Sylvia, Fur: An Imaginary Portrait of Diane Arbus ve La Vie En Rose gibi filmlerde olduğu gibi. Sıralanan filmlerin hepsi isimlerinde yer verdikleri kadınları anlattıklarını iddia ederler ancak kadınların hayatlarını derinden etkileyen, peşinden sürüklendikleri güçlü bir erkeği anlatmaktan öteye gidemezler.
Bu Camille Claudel için Rodin, İris Murdoch için John Bayley, Frida Kahlo için Diego Rivera, Sylvia Plath için Ted Hughes, Diane Arbus için Lionel ve Edith Piaf içinse Louis Leplee , Marilyn Monroe içinse Arthur Miller ve Colin Clark'tır.
Kadın sanatçıları konu edinen filmlerle, erkek sanatçıları konu edinen filmler arasındaki diğer farksa erkeğin bunalımları ve deliliğinin dehasından kaynaklanması (örneğin A Beautiful Mind ile yapılacak bir karşılaştırma bu durumu açıkça ortaya koyar) kadınların bunalımlarının ise böylesi bir deha durumuna işaret etmeyişidir.
Kadınların bunalımları istisnasız biçimde sevdikleri erkeklerle yaşadıkları sorunlardan, yalnız ve acınacak durumda oluşlarından, kelimenin belirsiz anlamıyla "sorunlu" olmalarından kaynaklanır. Kısaca, kadın sanatçıların deha ile ilgisi yoktur onlar dahi sıfatını hak etmezler.
My Week with Marilyn'de Colin Clark aracılığıyla, onun bakış açısından kısa bir süre temas ettiğimiz Marilyn Monroe da; baba sevgisi arayışında olan, sevgi yoksunu, kırılgan, özgüvensiz, küçük bir kız çocuğudur adeta.
Tüm bu zayıf ve histerik kadın temsillerine bakıp da içi daralanlar için Jane Campion'un Bright Star filmi son derece ilham verici. Campion, kadın sanatçılara birlikte oldukları erkekler üzerinden bakan ve onları nesneleştiren egemen bakışı tersine çevirir ve şair John Keats'e, sevgilisi Fanny Brawne'nin bakış açısından bakar. Fanny Brawne, Keats'in şairin karanlık hayatının dolayısıyla filmin parlak ışığıdır, en önemlisi John Keats'in kısacık ömründe ayakta kalmasını sağlayan insandır.
"Gül Yaşartürk'ün yazısından alıntıdır."
19 Aralık 2012 Çarşamba
BİR ORTAKLIK OLARAK “KADINLIK”
Feminist
hareket, kampanyalar ve bilinç yükseltme çalışmalarıyla ortak bir
“kadınlık bilinci” yaratmaya çalışırken, hep bu ortaklığa vurgu yaptı:
“Biz kadınlar” diye başlayan Feminist Bildirge, bu vurgunun cisimleşmiş
haliydi. “Biz kadınlar, eziliyor ve sömürülüyoruz. Bedenimize, emeğimize
ve kimliğimize el konuluyor....”. Feministlerin tanımladıkları
ortaklık, ezilmeden kaynaklanan, “negatif bir ortaklık” idi.
“Birbirimizden farklı olabiliriz ama hepimiz eziliyoruz” demekti. Bir
ortaklıktan söz ederken ezilme noktalarının “beden, emek ve kimlik” diye
ayrıştırılması ise, farklılıkların farkında olunduğunun işaretiydi. Hem
feministler arasındaki farklılıkların hem de kadınlar arasındakilerin.
Türkiye’de
feminist hareketin üzerinde durduğu bu “negatif ortaklık” zemini,
kadınların kurtuluşunu modernleşme ile ilişkilendiren eski ve güçlü
devlet feminizminden kopuşa işaret ediyor gibi görünüyordu:
“azgelişmişlik”ten değil, ezilmeden söz etmek, feminizmi bir aydınlanma
(ve aydınlatma) projesi olmaktan çıkarıp politik mücadele olarak
tanımlamak anlamına geliyordu sanki.
Bu
noktada hatırlamak gerekir ki, Türkiye modernleşmesinde “aydınlatma”
misyonu da hep bir politik mücadele olarak tanımlanmıştı. Karanlığa,
geriliğe karşı bir mücadele. Orta sınıftan eğitimli kadınlar, bu
mücadelede resmî ideolojinin ve devletin doğal müttefiki olarak hareket
etmişlerdi. Ancak, modernleştirici bir özne olarak devlet tarafından
yürütülmesi ve sonra da 1960’lar ve ’70’lerden gelen ulusal kalkınmacı
sol paradigma, bence bu mücadelenin politik niteliğini görmeyi
engelleyen bir işlev taşıdı.2 Aydınlık/karanlık, ileri/geri kavramsal
ikililerinin sol söylem içindeki gücü, modernleşmeci paradigma ile
kalkınmacı sol arasındaki sürekliliği gösteren bir işaret olarak
okunabilir. Bu işaretin özel anlamı, asıl ve ağırlıklı olarak kadınlar
üzerinden tanımlanmasıydı tabiî. Aydınlığın ve ileriliğin de, karanlığın
ve geriliğin de sembolleri olarak kadınlar.
Feministler,
1989’da “biz kadınlar...” dediklerinde, bütün kadınları kapsayacak
genişlikte bir ortaklığı varsaymışlardı. Okumuş yazmış, iş güç sahibi
kadınların da pekâlâ dayak yiyebildiklerini söylemek, bu ortaklığı
vurgulamak anlamına geliyordu. Modernleşmenin ışığının kadınlara
düşmediğini söylemek. Ama bunu açıkça söylemek, modernlik eleştirisini
bir politik söz olarak kurmak yerine, cinsiyetin nasıl sınıfsal ya da
başka farklılıkları “yatay kesen” bir kategori olduğunun kanıtı olarak
kullandılar, böylece bence çok önemli bir kopuş imkânını atladılar. Bu
kopuş, “kadın hareketi” denen belirsiz topluluk ile feminizmin farkını
politik eylemlilik içinde ortaya koymayı da mümkün kılacaktı - oysa bu
farkı adlı adınca ifade etmek bile pek çok durumda mümkün olmadı.
Çünkü,
ortaklığı politik değil, sosyolojik bir ortaklık olarak kurdular
böylelikle: ezilmeden kaynaklanan bir ortaklık. İşte tam da bunu
yaparak, bir yandan modernleşmeci gelenekten kopmaya çalışırken, diğer
yandan bu gelenekle bağlarını pekiştirdiler. Evet, “biz kadınlar” demek,
kadınların kendilerini bir özne olarak tanımlamak, önemli bir kopuştu.
Artık kadınları kurtarmaktan değil, kadınların kurtuluşundan söz
edilmekteydi çünkü. Ancak bu öznenin politika değil sosyoloji zemininde
kuruluyor oluşu, bu kopuşun radikalliğini ve gücünü eksiltti. Bir
ortaklık olarak Kadınlık eğer ezilmeden doğuyorsa, yani asıl olarak
sosyolojik olarak tanımlanıp buradan kadın politikası üretiliyorsa,
kurtuluşun kadınların kendileri ya da kurtarıcılar eliyle olması
arasında çok büyük bir fark kalmaz - asıl fark, Kadınlık’ın politik bir
ortaklık olarak tanımlanabilmesiyle sağlanır. Bu iddianın tartışılması,
bir yazının takatini aşıyor korkarım, ama böyle bir noktaya nerelerden
geçerek geldiğimi göstermeye çalışacağım
17 Kasım 2012 Cumartesi
A League Of Their Own
17 Ekim 2012 Çarşamba
KADIN
Kadın; -cinsel bir obje, -kapitalizme meta, -seks kölesi, -üreme makinesi, -kimsenin namusu DEĞİLDİR. |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)